tystnaden - omü sözlük
karakterlerimiz bergman'ın bu isimsiz ülkesinde sessizliğe boğulmuş bir şekilde çırpınırlar. sessizliği bozan ise bergman'ın saf sevgi olarak düşündüğü ve bizleri de kendi çocukluğumuza götürdüğü johan'dır. baktığımızda ülkenin sakinleri konuşmuyor ve yaratılan o muhteşem kasvet ile burada bir şeylerin iyi gitmediğini görüyoruz. geceleri hareket eden tanklar, çalan siren sesleri, yetersiz beslenmiş zayıf atların arabaları hiçbir yere çekememesi gibi tüm bu detaylar ölümün şehrin bir köşesinde pusuda beklediği hissini uyandırıyor.

yine bergman filmindeki bu isimsiz ülkesinde savaşın ölümün soğuk yüzünü hissetmemizi sağlayacağı açıklamasında: "savaşa hazırlanan, her gün savaşın çıkabileceği, her zaman bunun sapkın ve korkutucu bir şey olduğunu hissettiği bir ülkedir burası.''

ve tabii ki entelektüel karakterimiz ester'in hayatın anlamsızlığına ve tanrı'nın sevgi ve merhamet sessizliğine dair ölüm döşeğindeki son sözleri;

''insan seçmekte hürdür. şu zavallı durumu kabullenmek istemiyorum. ama şimdi yalnızlık güzel ve iyi. insan, hayatında çeşitli davranışlar dener ve hepsini anlamsız bulur. titreten kuvvetler var demek istiyorum. ruhların ve anıların arasında ihtiyatlı davranmak gerekiyor. tüm bu konuşmalar... yalnızlığı düşünmek hiç akıllıca değil. gerçekten faydasız bu. bana yazacak bir şey verin. şimdi tamamiyle iyi olduğumu söylemeliyim. içinde bulunduğum şu duruma ne dendiğini acaba biliyor musunuz? euphoria. babama da aynı şey oldu. gülüyor ve tuhaf öyküler anlatıyordu. sonra bana bakıp: "şimdi, işte sonsuzluk, ester." dedi. her ne kadar dev gibi ve iriyse de öylesine nazikti ki. hemen hemen iki yüz kilo geliyordu. tabutunu taşıyan heriflerin halini görmeliydi. öyle yorgunum ki. hayır, böyle pisi pisine ölmek istemiyorum! boğularak ölmek istemiyorum. korkunç bir şey bu ve korkuyorum şimdi...''