1950'ler sinemasında fransız yeni dalgası'nı bir pantheona benzetecek olursak eğer, renoir bu pantheonun en yüksek ve en değerli yerindedir ki ona bu açıdan babaların babası diyebiliriz. renoir, fransız yeni dalgası'nı filmlerinde o kadar derin yansıtır ki filmleri adeta sanatsal açıdan rembrandt veya turner'ın bir tablosuyla ya da mozart'ın bir senfonisiyle karşılaştırılabilecek düzeydedir.
renoir filmlerinde dünyayı gördüğümüz şey onun gözleridir. insanları, insan komedyasını anlamada inanılmaz bir yeteneği vardır. filmleri, zamanın içinde donup kalmaktan ziyade, izlediğiniz andan itibaren sanatsal açıdan insan zihninde giderek büyür büyür ve seyirciye kalan ise bu anın tadını çıkarmaktır.
renoir filmlerinde insanlar hakkında resimler yapan nadir yönetmenlerdendir ki hani bu insanlar hakkındaki resmettiği şeyler klişeler ya da uydurulmuş mitler değil aksine gerçek insanları anlatır bizlere. bu yeteneği nereden geliyor diyecek olursanız cevabı çok basit ki babası ünlü fransız empresyonist ressam pierre-auguste renoir'in ta kendisidir.
babasının canlı, etkileyici portreleriyle büyümüş olan renoir, babasının resimlerinde tasvir edilen insanlara hayranlıkla bakmıştır. babasının resimlerindeki insanları beyazperdeye aktarmak renoir için bir aşktan daha fazlasıdır emin olun. hangi renoir filmi olursa olsun ki örneğin la bete humaine'deki demiryolu işçilerinin yüzlerindeki gerçekçiliğe bir bakın ya da french cancan gibi agresif stilize bir müzikal komedi türünde dahi insanlar kendilerini otantik hissedebiliyorlar.
renoir filmlerinde dünyayı gördüğümüz şey onun gözleridir. insanları, insan komedyasını anlamada inanılmaz bir yeteneği vardır. filmleri, zamanın içinde donup kalmaktan ziyade, izlediğiniz andan itibaren sanatsal açıdan insan zihninde giderek büyür büyür ve seyirciye kalan ise bu anın tadını çıkarmaktır.
renoir filmlerinde insanlar hakkında resimler yapan nadir yönetmenlerdendir ki hani bu insanlar hakkındaki resmettiği şeyler klişeler ya da uydurulmuş mitler değil aksine gerçek insanları anlatır bizlere. bu yeteneği nereden geliyor diyecek olursanız cevabı çok basit ki babası ünlü fransız empresyonist ressam pierre-auguste renoir'in ta kendisidir.
babasının canlı, etkileyici portreleriyle büyümüş olan renoir, babasının resimlerinde tasvir edilen insanlara hayranlıkla bakmıştır. babasının resimlerindeki insanları beyazperdeye aktarmak renoir için bir aşktan daha fazlasıdır emin olun. hangi renoir filmi olursa olsun ki örneğin la bete humaine'deki demiryolu işçilerinin yüzlerindeki gerçekçiliğe bir bakın ya da french cancan gibi agresif stilize bir müzikal komedi türünde dahi insanlar kendilerini otantik hissedebiliyorlar.