marcel proust - omü sözlük
esasen proust, bu yaşantılardan sonra bir öze dönüş yaşıyor. ''kayıp zamanın izinde'' eserinde bir nevi kendini anlatması da tüm bu yaşadıklarının bir haykırışı gibidir. proust, zamanı sarmal hale getirerek geçmişi ile geleceği arasında bir bağ kurar. artık proust için zaman doğrusal değildir. ''kayıp zamanın izinde'', geçmişinden tılsımlı anları yeniden inşa ederek geçmiş, şimdiki zaman ve geleceğin bir tür eşzamanlılığını yaratır. örneğin, swann'ların tarafı'nda, bir fincan çayın içerisine madlen kekini daldırdığında, en kişisel türden zamanın geçişiyle iletişim gerçekleştirir. bir ısırık aldığında ağzında oluşan tat, çocukluğunun kayıp anılarından oluşan bir fırtınayı, beraberinde gizemli ve tanımlanamaz bir coşkuyu getiren geçmişin dirilişini yaşatır bizlere.

bu zamansal kısımlarda henri bergson'un fikirlerinden etkilenmiştir ki bergson'un sevdiğim bir ifadesi de şudur: ''hepimizin basit bir analizle değil, sezgilerle ele geçirdiğimiz en az bir gerçekliğimiz vardır. zaman içinde akan kendi kişiliğimizdir ki kalıcı olan benliğimizdir.'' bana kalırsa proust'un bergson'da gördüğü de tam olarak buydu. (bkz: henri bergson/@guyiks)

fakat proust'un ''kayıp zamanı''nı sadece bergson üzerinden değerlendirmek bana göre yanlış. proust, ''kayıp zamanı''nda bilinçdışı ve rüya boyutlarına da odaklanmıştır ki bu da freud'dan etkilendiğini gösterir. kitabının oluşumuna kadar yaşadığı negatif hadiseler; hastalığı, kendini ispat edememesi, anne ve babasının ölümü onu freud'un teorilerine yaklaştırdı ki ancak bu şekilde çektiği acıların üstesinden gelebilecekti.