yayla - omü sözlük
derken yola çıktık ve köye ulaştık. rahmetli dedem avrupa maceralarından sonra hayatının son 20 yılını köyde yalnız yaşayarak geçirmeyi seçmişti. belki de kendine varoluşsal bir sebep arıyordu kim bilir? tabii o zamanlar bana çok anlamsız geliyordu bu seçimi. köyde insan ne yapabilir ki? büyük bir oranda göç vermiş bir doğu karadeniz köyünden bahsediyorum. koskoca köyde 5-6 hanede insan var yok düşünün. yalnızlığın ve sessizliğin en karanlık tonlarında yaşanan bir hayat...

şöyle bir soluklandıktan sonra köy evinde usul usul yanan sobanın ateşi beni kendimden geçirmiş bir takım hayallere daldırmıştı. hani yarı uyanık olur ya insan diğer bir yandan da evin tahta zemininde çıkan ayak sesleri derin derin hayallerime karışıyordu. giderek daha da yaklaşan tahta zeminin sesiyle beraber dedem, ''hadi bakalım yaylaya çıkıyoruz, asıl ganimetler orada'' diyerek bizleri yerimizden kaldırdı.

arabaya atladık ve yaylaya doğru yola çıktık. yollar o kadar bozuktu ki hani böbrek taşı düşürür cinsten bir yoldu. rakım yükseldikçe ormanlık alanlar azalıyor, sis perdesi bütün bir görüşümüzü kapatmaya başlıyordu. ve nihayet yaylaya çıkmayı başarmıştık. hani ilk görüşte aşk vardır ya, benimkisi de böyle bir şeydi işte. yaylaya çıktığımızda kendimi dünya'dan kopmuş gibi hissettim. yaylanın o havası, sisi, ağır ağır ıslatan yağmuru, gözlere bir şölen sunan güzelliği beni benden almıştı.